Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Al-i Beyt'e Muhabbet

Al-i Beyt'e Muhabbet Kur’an emrediyor. Ayet meali olarak "De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Şûrâ Sûresi, 42:23. Bu âyetinin bir rivayete göre mânâsı: "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, peygamberlik vazifesini yeri getirmeye karşılık ücret istemez; yalnız Âl-i Beytine (Hz. Peygamberin (A.S.M) ev halkı) sevgiyi, muhabbeti istiyor."
Eğer denilse: "Bu mânâya göre, nesil, soy yakınlığı yönünden gelen bir fayda gözetilmiş görünüyor. Halbuki, "Allah katında en şerefliniz, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır." Hucurat Sûresi, 49:13. Ayette geçen sırrına binaen, nesil yakınlığı değil, Allah’a yakınlık noktasında peygamberlik vazifesi meydana geliyor."
Cevap: Peygamberimiz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, gaybı bilen, gelecekten ve ahiretten haberi olan bakışıyla görmüş ki, Âl-i Beyti, İslâm alemi içinde bir Nurani ağaç hükmüne geçecek. İslâm aleminin bütün tabakalarında, insani kemalat dersinde rehberlik ve mürşidlik vazifesini görecek zatlar, büyük çoğunlukla, Âl-i Beytten çıkacak. Teşehhüdde (yani namaz kılarken her iki rekatin sonunda oturulan bölümdeki), ümmetin âl (Peygamber efendimizin sülalesi, mübarek soyu) hakkındaki duası vardır:
‎Allah'ım! Tıpkı İbrahim'e ve İbrahim'in âline salât ettiğin gibi, Efendimiz Muhammed'e ve Efendimiz Muhammed'in âline de salât et. Muhakkak ki Sen her türlü hamd ve övgüye nihayetsiz derecede lâyıksın ve şan ve şerefin her şeyden nihayetsiz derecede yüksektir.
Bu duanın kabul olacağını keşfetmiş. Yani, nasıl ki Hz. İbrahim’in dinini kabul edenlerden büyük çoğunlukla nuranî rehberler Hazret-i İbrahim'in (a.s.) âlinden, neslinden olan peygamberlerdir. Ümmet-i Muhammediyede de (a.s.m.), İslamiyetin büyük vazifesinde ve ekser tarikatler ve mesleklerde, tutulan yollarda, İsrail oğullarına gönderilen peygamberler gibi, aktâb-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (a.s.m.) (Hz. Muhammed’in (a.s.m.) neslinden gelen ve bulunduğu yerde veya memleketindeki evliyanın başı hükmünde olan büyük velileri) görmüş. Onun için, "De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Şûrâ Sûresi, 42:23. demesiyle emir olunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin muhabbetini istemiş.
Bu hakikati doğrulayan mükerrer (tekrarlanan) rivayetlerde ferman etmiş:
"Size iki şey bırakıyorum; onlara sıkıca tutunsanız, sarılsanız, kurtulursunuz: biri Allah’ın Kitabı (Kur’an-ı Kerim), biri Âl-i Beytim." (Hz. Peygamberin (A.S.M) ev halkı) Çünkü Peygamberimizin sünnetinin kaynağı ve muhafızı ve her yönle sıkıca sarılmasıyla yükümlü olan, Âl-i Beyttir.
İşte bu sırra binaendir ki, Kur’an ve Sünnete uyma unvanıyla bu hadis-i şerifle vurgulanan hakikat bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, Peygamberlik vazifesince kastedilen, Peygamberimizin Sünnetidir. Sünnet-i Seniyyeye (Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensiplere) uymayı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.
Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusunun sırrı şudur ki: Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok çok çoğalacağını Allah’ın izni ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşeceğini anlamış. O halde, gayet kuvvetli ve çok sayıda bir dayanışma içinde ki topluluk lâzım ki, İslâm dünyasının mânevi ilerlemelerinde dayanak ve merkez olabilsin. Allah’ın izni ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş.
Evet, Âl-i Beytin fertleri ise, itikad (inanç) ve iman hususunda diğerlerinden çok ileri olmasa da, yine teslim, sıkıca sarılma ve taraftarlıkta çok ileridedirler. Çünkü İslâmiyete yaratılış itibariyle, nesil (soy) olarak ve cibilliyet (asıl maya) olarak taraftardırlar. Cibillî (yaratılıştan olan, asıl maya) taraftarlık zayıf ve şansız, hattâ haksız da olsa bırakılmaz.
Nerede kaldı ki, gayet kuvvetli, gayet hakikatli, gayet şanlı bütün ecdadının silsilesi (atalar silsilesi, soy defteri) bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakikate taraftarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî (doğuştan, yaradılıştan, fıtrata ait ve alakalı, hayat kanunlarına uygun) olduğunu açık bir şekilde hisseden bir zat, hiç taraftarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, (Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensup olanlar bu isimle anılırlar.) işte bu çok sıkı bağlılık ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle, İslâm dini lehinde en küçük bir belirtiyi kuvvetli bir sağlam ve güçlü delil gibi kabul eder. Çünkü fıtrî taraftardır. Başkası ise, kuvvetli bir sağlam ve güçlü delil ile sonra sıkıca sarılır. (Dördüncü Lem’adan faydalanılmıştır.)
Duayla bitirelim: Yâ Erhamerrâhimîn, bu Peygamberimiz Resul-i Ekremin (a.s.m.) hürmetine, bizi onun şefaatine mazhar ve sünnetine uymada muvaffak ve saadet yurdunda onun mübarek soyuna ve sahabelerine komşu eyle! Âmin, âmin, âmin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi