Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Hz. Ömer

Tevatüre yani kuvvetli habere yakın meşhurdur ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Sahabe ve imana gelenler daha kırka vasıl olmadan ve gizli ibadet etmekte iken, dua etti:

"Allahım, İslâmiyeti Ömer ibni'l-Hattâb veya Amr ibni'l-Hişâm (Ebû Cehil) ile aziz eyle."

Bir iki gün sonra, Hazret-i Ömer ibnü'l-Hattab imana geldi ve İslâmiyeti ilân etmeye ve aziz kılmaya vesile oldu, "Faruk" (Hak ile batılı birbirinden ayıran) yüksek unvanını aldı.

Bir peygamber nazarı birden bire değiştirir; bir bedevî câhili, bir nurlu arif yapar. Eğer mizan, ölçü istersen: İslâmdan evvel Ömer, İslâmdan sonra Ömer. Birbiriyle kıyası: bir çekirdek, bir ağaçtır. Bir anda meyve verdi. Nasıl oldu? Peygamberimizin nazarı ve himmeti ile oldu. Evet, Hazret-i Ömer İbnü'l-Hattâb'ın (radıyallahü teâlâ anh) İslâmiyetten evvel ve sonraki halleri bu meseleye güzel bir misaldir.

Sâriye bin Zeynem, Hz. Ömer’in (r.a.) halifeliği sırasında İran tarafına sefere çıkan İslâm ordusunun komutanı idi. Hz. Ömer (r.a.) bir cuma günü minberde hutbe verirken, bir ara hutbesini keserek iki veya üç defa; “Ya Sâriye, el-Cebel” diye bağırdı.

Camidekiler, “Herhalde şaşırdı” diye söylendiler. Daha sonra Abdurrahman bin Avf ona giderek “İnsanlar seni tenkid ediyorlar. Sen hutbe arasında; ‘Ya Sariye, el-Cebel’ diye bağırdın. Bunun anlamı nedir?” diye sordu. Hz. Ömer (r.a.) ona: “Allah’a yemin ederim ki ben, kendime hakim değildim. Sariye’nin ordusunu bir dağın yanında savaşırken gördüm.

Onları, önlerinden ve arkalarından düşman kuşatmıştı. Ben de elimde olmayarak ‘Ya Sariye el-Cebel’ diye bağırdım; tâ onlar sırtlarını dağa verip savaşsınlar.” Bir süre sonra Sariye’nin habercisi Medine’ye geldi, şöyle diyordu; “Ey müminlerin emiri! Biz mağlup olmak üzereydik. Bu sırada; “Ya Sariye, el-Cebel” diye bir nida işittik. Bunun üzerine arkamızı dağa verdik ve Allah düşmanlarımızı mağlup etti.” (https://sorularlarisale.com/sariye-ra)

"Hazret-i Ömer'in (r.a.) minber üstünde, bir aylık mesafede bulunan Sâriye namındaki bir kumandanına, "Yâ Sâriye, el-cebel, el-cebel!" deyip, Sâriye'ye işittirip, sevkülceyş (askeri birliklerin lüzumlu yere sevkini ve geri çekilme işini idare etme) noktasından zaferine sebebiyet veren kerâmet gibi kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterir.

Bu vesile ile "Cumhuriyet hakkında müslümanların fikri nedir?" Biz dindar bir cumhuriyetçiyiz. Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. "Hulefâ-i Râşidîn [4 büyük halife Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (Radyallahü anhüm ecmain)], her biri hem halife, hem cumhurbaşkanı idiler. Sıddîk-ı Ekber, Hz. Ebubekir (r.a.), Aşere-i Mübeşşere (Cennetle müjdelenen on sahabi) ve Sahabelere elbette cumhurbaşkanı hükmünde idi. Fakat mânâsız isim ve resim değil, adaletin hakikatini ve İslamiyetçe kabul olunan hürriyeti taşıyan dindar manada cumhuriyetin reisleri idiler. (Şualar’dan)"

Merhum Şairimiz Mehmet Akif Safahat Birinci Kirap “Kocakarı ile Ömer” kısmımda Hz. Ömer için ne diyor?

“Kenar-ı Diclede bir kurt aşırsa bir koyunu,

Gelir de adl-i İlâhi sorar Ömer'den onu!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi