Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Zelzele ve İnsanlar

Herşeyden önce bilelim ki “Mülk umumen Onundur.” Yani “Lehül mülkü” sırrınca bütün mülk, tamamıyla Allahındır.

Dolayısı ile mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder, kimse işine karışamaz, kimse ona hesap soramaz.

Mesela insanın bir saati varsa; akrebi senin mi? yelkovanı senin mi? Camı senin mi? Rakamları senin mi? kayışı senin mi? Eğer pilli ise pili senin mi? diye sorulamaz. Saatin sahibi herkesin bildiği gibi bütün saatin sahibidir.

Teşbihte hata olmasın. Allah da bütün kainatın sahibidir. Mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsanlar dahil kimse ona icraatında hesap soramaz. Aksi bir durum Allah’a karşı edebe, saygıya uymaz. Kainatın sahibinin tasarrufuna karşı isyandır. İnsan küçücük hakimiyet, başkanlık, sultanlık, müdürlük alanında kimsenin, başka birisinin müdahelesini kabul etmezse; Kainatın Hakimi, Kainatın Sahibi, yıldızları sapan taşı gibi döndüren Allah, hiç başkalarının müdahelesini kabul eder mi? Haşa.

‎İnsan olarak sen, hem Onun mülküsün (malısın), hem kölesisin (emrindesin), hem mülkünde (malında, yerinde, dünyada) çalışıyorsun.

Soru: Cenâb-ı Hak musibetleri veriyor, belâları musallat ediyor, veriyor. Özellikle masumlara, hattâ hayvanlara bu zulüm değil mi?

Cevap: Hâşâ! Mülk Onundur; mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Hem acaba, sanatkâr bir zât, bir ücret karşılığında seni bir model yapıp, gayet sanatlı yaptığı süsülü bir elbiseyi sana giydiriyor. Hünerini, maharetini, ustalığını göstermek için kısaltıyor, uzaltıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona diyebilir misin ki, "Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin; bana oturtup kaldırmakla zahmet verdin"? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik, delilik edersin.

Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl göz, kulak, dil gibi duygularla süslü, gayet sanatlı yapılmış bir vücudu sana giydirmiş. Birçok isimlerinin nakışlarını göstermek için seni hasta eder, müptelâ eder (hastalığa yakalandırır), aç eder, tok eder, susuz eder, bu gibi hallerde yuvarlatır. Hayatın hakikatini kuvvetleştirmek ve isimlerinin yasımalarını göstermek için, seni böyle çok tavırlarda gezdiriyor. Sen eğer desen, "Beni niçin bu musibetlere, belalara müptelâ (tutulmuş) ediyorsun?" Temsilde işaret edildiği gibi, yüz hikmet seni susturacak.

Zaten sükûn (durgunluk) ve sükûnet (sessizlik, huzur), hareketsizlik, tekdüzeyelik (momtonluk), durma, bir nevi ademdir, yokluktur, zarardır. Hareket ve değişiklik vücuttur, hayırdır. Hayat, hareketlerle kemâlâtını, olgunluklarını bulur. Belalar, musibetler, sıkıntılar vasıtasıyla ilerler. Hayat, isimlerinin yansımaları ile muhtelif hareketlere mazhar (ayna) olur. Saflaşır, kuvvet bulur, gelişir, genişleyip yayılır. Kendi takdir edilmiş şeylerini, kaderini yazmasına hareketli bir kalem olur. Vazifesini yerine getirir, ahirette verilecek ücrete hak kazanır. (Mektubat’tan faydalanılmıştır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi