Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

İsraf, Hırs ve Biz

İsraf, hırsı netice verir. Hırs ise üç neticeyi verir: BİRİNCİSİ: Kanaatsizliktir. HIRSIN İKİNCİ NETİCESİ: İsteğine erememek, mahrumiyet ve zarar, ziyandır. ÜÇÜNCÜ NETİCE: Hırs, ihlâsı kırar, ahirete ait işi, ameli zedeler.

BİRİNCİSİ: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şikayet ettirir, tembelliğe atar. Ve meşru, helâl, az malı terk edip, gayr-ı meşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder. İktisatsızlık yüzünden tüketiciler çoğalır, üreticiler azalır. Herkes gözünü hükümet, devlet kapısına diker. O vakit sosyal hayatın vesilesi olan sanat, ticaret, ziraat azalır. O millet de daha kötü dereceye düşer, fakir düşer.

HIRSIN İKİNCİ NETİCESİ: İsteğine erememek, mahrumiyet ve zarar, ziyandır. İstenilen şeyi kaçırmak ve hor görmeye mâruz kalıp kolaylaştırmalar ve yardımdan mahrum kalmaktır. Hatta “Hırs, zarara uğramak ve muvaffakiyetsizliğin, başarısızlığın sebebidir” olan atasözünü doğrulamış olur.

Hırs ve kanaatin tesirleri, canlılar âleminde gayet geniş bir düsturla cereyan ediyor. Örneğin, rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturuyor. Hayvanların hırsla meşakkat ve noksanlık içinde rızka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azîm, büyük menfaatini gösterir.

Hem zayıf umum yavruların hal dilleriyle kanaatleri, süt gibi lâtif bir gıdanın, ummadığı bir yerden onlara akması dâvâmızı parlak bir surette ispat ediyor. Ve canavarların hırsla noksan ve kirli, pis rızıklarına saldırması, dâvâmızı parlak bir surette ispat ediyor. Hem semiz, besili balıkların kanaatkar bir durumları, mükemmel rızıklarına vasıta olmaktadır. Ve tilki ve maymun gibi zeki hayvanlar hırsla rızıkları peşinde dolaşmakla beraber kâfi derecede bulmamalarından cılız ve zayıf kalmaktadırlar. Bu durum hırs ne derece zorluk sebebi ve kanaat ne derece rahatlık sebebi olduğunu gösterir.

Hem Yahudi milleti hırs ile, faiz ile, hile dolabı ile rızıklarını hor, hakir ve perişanlık, yoksulluk içinde, gayr-ı meşru, helal olmayan ve ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulmaktadırlar. Ve çölde yaşayanların, yani bedevîlerin, kanaatkârâne vaziyetleri, izzetle yaşaması ve kâfi rızkı bulması, yine adı geçen davamızı kesin ispat eder. “Kanaat, tükenmez bir hazinedir.” Hadis-i Şerif

ÜÇÜNCÜ NETİCE: Hırs, ihlâsı kırar, ahirete ait işi, ameli zedeler. Çünkü, bir ehl-i takvânın hırsı varsa, insanların ilgisini ister. İnsanların ilgisini gözeten, tam birihlas ve samimiyeti bulamaz. Bu netice çok ehemmiyetli, çok dikkat çekici, ilginçtir.

Elhasıl, israf, kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şikayet kapısını açar, devamlı şikayet ettirir. (Evet, hangi israfçı ile görüşsen, şikayetler işiteceksin. Ne kadar zengin olsa da yine dili şikayet edecektir. En fakir, fakat kanaatkâr bir adamla görüşsen, şükür işiteceksin.) Hem ihlâsı kırar, riyâ, gösteriş kapısını açar. Hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.

İktisat ise, kanaati netice verir. : “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer.” Hadisin sırrıyla, kanaat, izzeti intaç eder. Hem çalışmaya cesaretlendirir. Şevkini ziyadeleştirir, çalıştırır. Çünkü, meselâ bir gün çalıştı. Akşamda aldığı cüz’î, az bir ücrete kanaat sırrıyla, ikinci gün yine çalışır. Müsrif, israf eden ise, kanaat etmediği için, ikinci gün daha çalışmaz. Çalışsa da şevksiz çalışır.

Hem iktisattan gelen kanaat, şükür kapısını açar, şikayet kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir, şükreden olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğnâ etmek, başkalarına ihtiyaç duymamak yönünde, yönelmelerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riyâ, gösteriş kapısı kapanır.

İslâm filozoflarının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve felsefecilerin üstadı, meşhur dahi Ebu Ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında, “Yiyin , için , fakat israf etmeyin.” A’raf Suresi, 7:31 âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş: “Tıp ilmini iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam (yemek yemek) üstüne yemektir. Yani, vücuda en zararlı, dört beş saat fasıla, ara vermeden yemek yemek, veyahut lezzet almak için çeşit çeşit yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi