Oku; çünkü insan okur!

İlk insanın yaratılışından itibaren insandan ilk istenen, okumasıdır. Çünkü öyle yaratılmıştır; anlayan, okuduğunu anlamlandıran, okuyup anladığını beyan edecek kabiliyetlerle donatılmış olarak…
Âlemlerin Rabbi, insanı yaratacağını meleklere bildirince “fesad çıkarıp kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah, Adem’e “esmayı öğretip” önce meleklere sordu, sonra da Adem’e… Adem eşyanın (varlıkların) isimlerini, onlarda tecelli ve tezahür eden İlâhî isim ve ünvanları, hikmetleri, gāyeleri, yaratılmış kitap üzerinden harf harf, kelime kelime, satır satır, sayfa sayfa okuyup bildirince, “Bizler Senin hamdinle Seni tesbih ve takdis edip dururuz” diyen melekler topluca “evet” dediler, “Senin bize bildirdiğinden başka bilgimiz yoktur” ve İlâhî emre itaat ile Adem’e, varlıklar üzerindeki esmayı okuyan Adem’e secde ettiler…

Ve indirilen son Kitap; bütün çağlara, bütün zamanlara, bütün insanlara rahmet olarak indirilen Kur’ân’ın, Âlemlere rahmet olarak gönderilen son Peygamber’e (asm) gelen ilk vahiy ve ilk emir: İKRA’! “Oku”. “Ben okuma bilmem” dedi ümmi Nebi. Israrla üç defa “Oku” dendi ve her defasında aynı cevap verildi. Yaratan ve yazan, yazılıp tarif edeni “oku” emriyle okutacak Nebi’ye.

Sanki, Nebi üzerinden topyekûn bütün insanlığa yazıyı değil manayı oku dercesine “Yaratan Rabbinin adıyla” oku! Ey insan, her şeyi hak ve hikmetle yaratan Rabbinin hesabına oku! Bütün varlıklar üzerinde cilvelenen esma ve sıfatlarıyla kendini bildirmek isteyen Rabbinin namına oku! Kâinat kitabının sırlarını, bu muhteşem kitaptaki açık ve gizli manaları oku! Kendini eserleriyle tanıtmak isteyen Rabbini, o yüce San’atkârı bil, tanı ve kalbinle gör. 

Mahir bir san’atkârın harika bir eserine imza ve işaretini bastığı gibi yarattığı kâinatın her bir zerresinde ilim, irade ve kudretinin izlerini ve alâmetlerini gizlemiş olan Rabbimiz, gözümüz önündeki varlık üzerinde “düşünenler” için “akıl ve şuur sahipleri” için pek çok şeyler yazmış. Kudret kalemi her varlık üzerinde ayrı renk, nakış, harf, mana ve kelimelerle işlemiş: 

De ki: “Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilâve etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi.” (18-Kehf/109)

O halde adına ve hesabına okuyacağımız Rabbimiz kimdir? O’nu kendi kitabından bizlere kendisini tarif ettiği beyanıyla tanıyalım:

Rabbimiz, Yüce Kitabında “Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir” (7/54), “İşte O Rabbimiz Allah’dır. (10/3-32), “O’ndan başka ilah yoktur.” (40/62-66/64), “İşte Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na ibadet edin.“ (43/64), “Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir.” (3/51-19/56) vs. pek çok âyetlerde kendisini “Allah” ismiyle bildirmiştir. Sonsuz kudret, ilim ve hikmet sahibi Allah, isimlerinin kâinatta had ve hesaba gelmeyen tecellileriyle kendisini kullarına tanıtıyor: 

 “O, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir.” (Haşr/22) “O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, Melik (mülkün gerçek sahibi), Kuddus, Selâm (barış ve esenliğin kaynağı), Mu’min ( güvenlik veren), Muheymin (gözetip koruyan), Aziz (mutlak güç sahibi), Cebbār (düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran) ve Mutekebbir (büyüklükte eşsiz) Allah’tır…” (Haşr/23) 

“O, Hâlık (yaratan), Bari’ (yoktan var eden), Musavvir (şekil veren) Allah’tır. Güzel isimler (Esma’ül Hüsna) O’nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nu tesbih eder. O, Aziz (mutlak güç sahibi) dir, Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) dir.” (Haşr/24)

De ki: “O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” O’ndan çocuk olmamıştır. Kendisi de doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.” (112-İhlâs/1-4)

Rablerini daima tesbih ve takdis etmekte olan melekler, eşya üzerinde tecelli eden esmayı okuyan, yaratılışın gaye ve hikmetini anlayıp ta’lim eden Adem’e secde ettirildiler. Allah mutlak Adil’dir, üstün olanı daha aşağı olana boyun eğdirmez. Bu secde ettirmenin hikmeti, esmayı kâmil mânâda bilip idrak ederek, Âlemlerin Rabbi’nin âlemlerde tecelli eden ilmini, iradesini, hikmetini, gāyesini ta’lim etmenin (veya öğrenme gayretinde olmanın), kudretinin varlıklar üzerindeki tasarruf ve tecellilerine şahitlik ve tefekkür etmenin, devamlı surette Allah’ı tesbih ve takdis etmekten daha üstün, hayırlı ve faziletli olduğu dersini bize verir.

 “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur.” (20-Taha/8) “… O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.” (55-Rahmān/29)

O, kâinatta açığa çıkardığı esma ve sıfatlarıyla kâinatı halden hale geçirmektedir. Makro ve mikro âlemlerde her an cereyan eden fizikî ve kimyevî reaksiyonlarla her şey anbean değişim ve dönüşüm halindedir. Bu akıl almaz hadiselerde ve kusursuz işleyişte görülen nizam ve intizam bize O’nun varlık ve birliğinden haber verir. Allah’ın esma ve sıfatlarının tecellisiyle, kudret kalemi mütemadiyen eşya/varlıklar üzerinde İlâhî kelimeler yazıp durmaktadır. 

“Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (31-Lokman/27)

Madem ki, âyetin beyanıyla, âlemde devamlı olarak bir şeyler, sözler ve kelimeler yazılıyor, o halde kâinatınn en küçükten en büyük varlığa kadar her bir eşya üzerinde yazılan bu İlâhî kelimeler/sözler okunup anlaşılacak. Yazılmış ve her an yazılmakta olan bu sözler, mektuplar ve kitaplar insan içindir; Bütün varlıklar içinden insana “oku” denmiştir. Çünkü “Ya eyyuhel insan” / “Ey insan” hitabı insanadır, her birimizedir.

İnsana, “bak”, “gör”, “ibretle bak”, “nazar et” vs. gibi emir ve ikazlarla kudretin eserlerinin görülmesi, üzerlerinde yansıyan ilim, irade, kudret, hikmet ve sanatın fark edilmesi, yüzlerindeki harika nakış ve derin manaların okunması istenir. Çünkü insana bu okumayı yapacak kabiliyet ve lâtifeler verilmiştir. İnsan okudukça, o sırları çözüp yazanın gayelerini anlayıp inceliklerini kavrayabildiği nisbette insandır!

Allah’ın lütuf ve ihsanıyla, “Rabbimizin yazmakla bitip tükenmeyen sözleri/kelimeleri” ve kudsî manaları, kalbini Kur’ân’a ayna tutan, seçkin ve selim akıl ve kalp sahiplerine yansır ve nurlanır; şu zamanda kâh Sözler olmuş, kâh Kelimāt, bazen de Mektûbat… Aydınlatan Nur olan Kur’ân’ın manaları parıltı ve ışınlarıyla bazen Lem’alar, bazen Şuâlar olmuş. 

Kur’ân güneşinden yansıyan Risale-i Nur eserlerinde, Cenab-ı Allah’ın kâinatta tecelli eden 270’ten fazla isim ve sıfatının izahları mevcuttur.

Hazreti Adem’e (as) topluca bildirilen, Hazreti Muhammed Mustafa’ya (asm) adına ve hesabına “Oku” denilen Rabbimizin İlâhî isim ve ünvanlarının hakikatleri, kâinattaki tecellileri geniş ve zengin izahlarıyla çağımız insanının algı ve idrak seviyesine uygun olarak Risale-i Nur zengin ve eşsiz bir esma talimi mecmuasıdır. Ve her birimizi, her insanı “OKU” emrine uymaya dâvet eder.

O halde ey insan oku! 

Çünkü insan okur; okuyan İNSAN olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fevzi Tekin Arşivi