" KENDİ GEMİSİNE KAPTANLIK ETMEYEN..."

Öyle zamanlar olur ki; nereye gittiğin önemini yitirir. Çünkü asıl önemli olan, yanında kiminle gittiğindir. TolstoyGüneydoğu Anadolu bölgesin de, Gaziantep'de doğup büyüyen, okullarını burada okuyan, yuvasını bu kentte kuran, işini ekmeğini bu kentte yiyen, ömrünün neredeyse tamamını bu kentte geçiren, bir kadın olarak... Hiç kimse karşıma çıkıp bana İstanbul Sözleşmesi'ne neden karşısın, sorusunu sorma hakkına sahip olamaz...Evet, ben İstanbul Sözleşmesine karşıyım... Neden mi karşıyım, işte onu açıklamaya çalışacağım... Elbette kendim de bir kadın olarak, her türlü şiddete, haksızlığa, hukuksuzluğa, eşitsizliğe karşıyım... Kadına hor bakış açısından kurtulma kararlığına sahipim... Elbette ki kadınların böylesi sığ bakış açıları ile boğuşmasından bıktım, kendi hayatım bile bunun yüzlerce örneği ile dolu...Benim karşı çıkmamın nedeni toplumumuzun dışarıdan dayatılan bir sözleşmeye ihtiyacının olmaması... Elbette kadının kendi çocuklarının gözünün önünde aşağılanmasını, dayak yemesini, istemiyoruz. Zaten böyle bir şeyi kim ister ki, akıl sağlığından endişe ederim. Tabi ki bunu düzenleyen tüm yasların yanındayız.Sözleşme 14 Mart 2012 yılında sadece 26 dakikalık bir oturumun sonunda meclisteki tüm partilerin onayı ile meclisten geçmiştir. Anayasamızın 90. Maddesine göre, Türkiye hukuk düzeni içinde, Anayasaya'ya aykırılığı ileri sürülemeyecek, bir düzenleme olarak yer almıştır.Avrupa Birliği üyesi 13 ülke sözleşmeye imza atmamıştır. Azerbaycan ve Rusya sözleşmeyi hiç imzalamamış, İngiltere, Bulgaristan, Macaristan imzalamış, ancak parlamentolarından ise geçirilmemiştir.Sadece kadına odaklanan ve kadına şiddete karşı imiş gibi gösterilen; İstanbul Antlaşması tuzaklarla doludur. Toplumda yarattığı algı, sadece buna yöneliktir. Tabi ki kadına şiddete karşı olmak ve her türlü ayrımcılığa karşı çıkmak, hepimizin boynun borcudur.Gerçekte, Türk kadını yıllardır toplum tarafından dayatılan cinsiyet rollerine ve ayrımcılığa karşı zaten mücadele etmektedir. İstanbul Sözleşmesin'de toplumsal cinsiyet tanımının yapıldığı bu maddenin hemen ardından gelen ve ayrımcılık yapmama ilkesini içeren 4. maddenin 3. bendinde 'cinsiyet, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kimliği' korumaya alınıyor. Yani, toplumsal cinsiyet, cinsiyet rolleri'nin dışına çıkarılarak ayrı bir cinsel kimlik olarak tanımlanıyor. Ayrıca Sözleşme'de 'eş' kavramının yanında'partner' kavramı kullanılıyor. Çok açık biçimde görülmektedir ki; İstanbul Sözleşmesi eşcinselliği yaygınlaştıran ve cinsiyetsiz toplum hedefine ilerleten bir araçtır. Sözleşme'yi önemli ve ayırt edici kılan özelliği de budur. Olaya bu taraftan bakarsak, İstanbul Sözleşmesi içerik olarak kadını zaten derin bir bakış açısı ile aşağılıyor.Sapkınlığa yeni kılıflar hazırlanıyor... Yeni tanımlamalar ile yepyeni ifadeler, güzel süslü kalıplar içinde, toplumu tamamen bozucu çığırından çıkartıcı düzenlemeler yatıyor.Fransız Parlamentosu, LGBT´li ebeveynlere karşı ayrımcılıkla mücadele etmek için Şubat 2019 tarihinde bir kanun değişikliği ile 'anne' ve 'baba' kelimelerinin Fransız okullarındaki resmi evraklardan çıkarılmasını ve yerlerine 'ebeveyn 1' ve 'ebeveyn 2' ifadelerinin kullanılmasını onaylamıştır.

İstanbul Sözleşmesi LGBTİ’ye alan açmakta ve eşcinselliği yasallaştırmaktadır. 2011’den sonra bu alanda ülkemizde yaşanan gelişmeler ortadadır. En son, CHP’li Kadıköy ve Şişli Belediyelerinin Çocuk Eşcinselliği'ni savunan pankartlarla yürümesi, toplumumuz için şiddetli bir uyarı değil midir?

Kadının eşit olmadığı toplum zayıf, cılız ve mutsuz ve sağlıksızdır.

Çünkü eşcinsellik, kadının aşağılanmasının sonucudur ve ancak kadının aşağılandığı çürüyen toplumlarda yayılır ve normalleştirilir.

İstanbul Sözleşmesi’nin dayattığı toplumu tamamen bozan, insanın cinsiyetine yabancılaştığı, kendi bedeniyle kavgalı hale geldiği, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı içinde kaybolduğu, yalnızlaştığı, yırtıcılaştığı, bencilleştiği, gerginlikler ve intihar gelgitleri içinde çırpındığı bir toplumdur... Zaten çok eksikliklerle dolu aile düzenimiz yine de çoğu ülkeden daha sağlıklı olarak yol almaktadır. Fakat, İstanbul Sözleşmesi, bu açıdan kadını özgürleştiren bir düzenleme değil, çürüyen sistemi, bize dayatan bir düzenlemedir.

En tehlikelisi de, Kürt Kadın örgütleri ve Lezbiyen Kadın örgütlerinin devlet tarafından fonlanması ve politika geliştirmeye dahil edilmesi talebi yer almaktadır. Bu talebi gizlice maddenin 4,6,8 maddelerine yerleştirmişlerdir.

Bu amaçla 4. Maddenin 3. Bendine tekrar dikkat çekmek gerekir. Bu maddelere göre; “Taraflar bu Sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.”

Cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet ve toplumsal cinsiyet kimliği kavramları üzerinden LGBTİ’ye alan açan bu madde; ulusal azınlıkla bağlantılı olma ifadesi ile de etnik ayrılıkları kışkırtmaktadır. Türkiye'nin 40 yıldır terörle mücadelesi meydandadır. Bunun nelere yol açabileceğini, nasıl kötü amaçlar için kullanılabileceğini biran gözlerinizi kapatın ve düşünün...

En ilginci ve en tehlikelisi; Sözleşmenin 66. Maddesine göre, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddete karşı bir eylem uzmanı sözleşmenin taraflarca uygulanmasını izler diyor.

Taraflar, GREVİO tarafından hazırlanan sualnameye dayanarak Sözleşme’nin hükümlerini yürürlüğe sokan hukuki ve diğer tedbirler hakkında GREVİO tarafından değerlendirilmek üzere Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bir rapor sunar. GREVİO, Sözleşme'nin uygulanması hakkında sivil toplum örgütlerinden de rapor alır ve taraf devletlerin değerlendirme raporunu hazırlar.

GREVİO’nun Türkiye’yi değerlendirdiği ilk raporu 2018 yılında yayınlanmıştır. Sözleşme'nin niyetini açıkça ortaya koyan bu raporu, Türk Milleti bilmek ve tartışmak zorundadır.

Çünkü Türk kadını, bu raporu yazan emperyalistlerden özgürlük dilenmeyecektir! Biz Avrupa Kadınlardan çok daha önce bir çok haklara kavuşmuş bir milletiz. Eksiklerimiz yok mu vardır. Sadece haklarımızın anayasamız'da sembolik olarak durmasından, gerçek yaşamda uygulanmamasından rahatsız olmuşuzdur. Bu da yıllardır erkek egemen toplum olarak yaşamamızın kalıntılarıdır.

Yıllardır, Avrupa Birliği kriterleri ile içimize salınan Avrupa Birliği zehri, şimdi başka kılıflarla toplumumuza altın tepside sunulmaktadır.

Hiç bir kadının karşı koyamayacağı, anlamlı sloganlarla İstanbul Sözleşmesinden medet ummak gafilliktir...

Bizim kendi analarımızı, evlatlarımızı, kardeşlerimizi korumamız için başkalarının dayattığı yasalara ihtiyacımız yoktur.

Kendi gemisine kaptanlık etmeyenlerin, vardığı limana şaşmamalıdır.

Küçük dipnot;GREVIO "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzmanlar Grubu"LGBT "Lezbiyen, Gay, Biseksüel, transseksüel"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi