"GEÇMİŞ OLA ARTIK..."
Aşk bahçemi süsleyen
İnci çiçeğim misin
Gecemi aydınlatan
Ateş böceğim misin
Gençlik başımda duman,
İlk aşkım ilk heyecan
Kovaladıkça kaçan
Ateş böceğim misin...
Bu şarkıları söyleyip, tatlı rüyalara dalan bir gençlik olmadık bizler... Bizler kim mi seksenliler, diyelim... Altmış sekiz kuşağının ikinci bilemedin, üçüncü dalga nesili, bizler öyle sevgi sözleri, aşk şiirleri okuyarak büyümedik...Akarsular dönmez geri, tıpkı gençliğim gibi... Dönmez de geçti, masal oldu.
Bu duygularımız yok muydu? Vardı elbette ama hiç bir zaman önceliğimiz olmadı. Yardımcı oyuncu gibi bir şeylerdi hayatımızda, önceliğimiz, ideallerimiz, ülkemiz, fikirlerimiz ve ülkemizin gerçekliği idi... Kocaman kocaman hayallerimiz vardı çoğumuzun, ama hiç birinde, kişisel hayal yoktu... Okuyorduk durmadan, öğreniyorduk, birbirimizden kitap alışverişi yapardık, kitaplar çok değerli idi... Şimdi ki gibi düğmeye bastığımızda merakımızı giderecek hiç bir bilgi önümüze düşmezdi... Bilginin peşinde, merakımızı doyururduk... Orhan Kemaller, Yaşar Kemaller, Rıfat Ilgazlar, Aziz Nesinler ne ki, klasik dünya edebiyatı ve Rus edebiyatını bile su gibi yutmuşluğumuz vardı... Çoğunluğumuzda vardı bu okuma aşkı...
Bir çoğumuzda kendimizi idealler peşinde koşmaya adamış bir gençlik vardı... Belki de sadece bir kısmımız öyleydi ama çoktu bu bakış açısından biliyordum... Sonra o kadar güzel değildi ortam, korku ve endişenin hakim olduğu bir iklim vardı. Sağ-Sol gençliği... Ailelerimiz bizi korka korka okula gönderir, ve sakın onlara inanıp kapılmayın diye öğütlerdi... Hayallerimiz ve umutlarımız 12 Eylül darbesi ile kılıç yedi... O an her şey bitmişti, sakinlik ve huzur vardı görünürde... Herkes bir nefes almıştı. Neyin nasıl olduğunu çoğumuz bilmiyordu, birazımız ise biliyordu... Ne günlerdi! Lİse öğrencisiydim... Üniversiteye başlayacaktım... Korku iklimi, hayalleri tıraş etmişti.
Sonrasını biliyorsunuz? Sağ-Sol gençliği biçildi. O ateş gibi pırıl pırıl gençlerimiz bir şekilde çim gibi biçildiler. Sonra mı, sonra ortaya Ilımlı İslam örtüsü altında, ABD patentli Feto devreye girdi... Yine bir dönemin pırıl pırıl zekaları bu amaç için yetişmeye başlandı. Kimisi bilerek, kimisi gerçekten bilmeyerek, ya da bilmezden gelerek çocuklarını bu yurtlara ve eğitim kurumlarına teslim ettiler...
Palazlandılar, paralandılar, güçlendiler... Dev şirketleri, dershaneleri, üniversiteleri, okulları vardı.
Türkiye'nin iliğini, kemiğini sömürmeye başladılar. Bildiğin bulaşık süngeri gibi Türkiye'nin kanını emiyorlardı. Feto düzmece kumpaslar yapmaya başladı. Hepsi açığa çıktı, bir kısmı da çıkmadı. Halk da gerçeği geç de olsa anladı...Sonrası malum 15 Temmuz'da darbe kalkışması yaşandı. Darbe sonrası, halkın gözü açıldı, örtü kalktı. Halk Feto'nun gerçek yüzünü gördü. Arkasındaki gerçek gücü ABD'ni gördü. Dindarlıkla, dincilik ortaya çıktı.Bugün, dünün öğrencisidir.
Evet, 15 Temmuz kimi aydın bozmalarımızın küçümseyici, alaycı bakış açılarına karşın oldu. Üzerinden 4 yıl geçti. Feto'nun silahlı kanadı, yok edildi. Yargıda, Emniyette, TSK' deki yapılanmaları durduruldu, tasfiye edildi. Feto'nun mali kaynaklarına el konuldu. Bu arada aksamalar ve yanlışlar olmuyor mu? Mutlaka oluyor. Gizli ve açık Fetocular hala her yerde varlar. Biz kandırıldık diye temizlenmiş olmuyorlar. Ama tüm bunların hepsi biliniyor.
Fakat görünen ve bilinen bir gerçek var ki, hiç bir şey eskisi gibi olmayacak... Türkiye'nin eskiye dönmesi neredeyse imkansız...
Geleceğin en iyi kahini, geçmiştir. Türkiye, onu gördü. Geçmiş ola artık!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.