" NAMUSUN ULUSAL KİMLİĞİ YOKTUR..."
Az'a demişler. -"Nereye?" Çoğun yanına! Demiş... İnsan olarak yalnız yaşamak imkansızdır. Yaşanır da o normal bir hayat olur mu onu bilemem... Hepimiz bireyi olduğumuz bir toplumda yaşıyoruz. Birlikte yaşamanın yazılı olmayan bir dolu kuralı var. Buna uymak zorundayız. Bir de kağıda dökülmeyen alışkanlıklar ve gelenekler var. Bunlar bir arada olduğumuzda toplumun daha güzel işlemesi için zamana göre değişiklik gösterir.
Hepimizin hayatına rehberlik eden iki değer ve ilke kavramı vardır. Değerler ve ilkeler birbirine çok yakın anlamlar içerir. Yazılı kuralları biliyorsunuz, hepimiz bu kuralla uymak zorundayız, yoksa toplum olarak içinden çıkılmaz bir düzensizlik ve başıbozuklukla karşılaşırız...
Yazılı olmayan kurallar hepimizi ortak bir noktada buluşturur. Benzer davranışlar yapmaya ve uyum göstermeye mecburuz... Belki yazılı olmayan kuralların hukuki bir yaptırımı yoktur ama buna karşın kurallara uymayan kişi toplum içinde ayıplanır ve alay konusu olur. İnsanlar birlikte yaşamanın kurallarına uymak zorundadır. Yoksa gücü yetenin, gücü yeteni kırdığı bir dünyayı yaşarız.
( Aslında baktığımızda ülkeler arası bu durum aynen böyle işlemiyor mu ...)
Küçücük bir çocuk oyununun bile kuralı vardır. Birlikte yaşamanın da bir kuralı elbette olacaktır. Atalarımız bugüne değin bu oyunun kurallarına uyarak gelmiş...
Kurallara uyduğumuz sürece, daha mutlu ve huzurlu hatta sağlıklı olduğumuz gerçeğini hepimiz biliyoruz...
İşte her türlü şeyle oynayan zihniyet şimdi ise insanların yazılı olmayan kuralları ile oynuyor. .. Aslında bu zihniyet her yerde karşımıza çıkar. Bir yerde çürütmeye başlar bulunduğu ortamı... Gücü yetemediğinde, yetersiz kaldığında, bel altından vurmaya çalışır. Karşıdaki insanın en hassas noktasıdır vurmaya çalıştığı...
Türkiye birFetogerçeği yaşadı... En temiz insanları kirletmeye, al aşağı etmeye çalıştılar, gencecik insanlara kara sürüp, toplum içinde rencide etmeye çalıştılar. O süreçte herkes kendi payına düşeni bir şekilde aldı, askeri de, yazarı da, memuru da, polisi de siyasetçisi de neredeyse toplumun her kesimi aldı. Tuzağa düşürüp, lekelemeye, kirletmeye çalıştılar... Kimi aklandı, kimi üstüne yapışan o kuru b..k ile yaşamaya gayret etti.
Neden kuru b...k diyoruz. Yapışmaz çünkü!
Yoklayın belleğinizi bunları yaşamadı mı Türkiye... Herkes kendine düşen payı aldı... Kimi az, kimi çok...
Şimdi daha tehlikelisi geliyor...
Yazılı olmayan kurallarımız üzerinden insanlara çamur atılmaya çalışılıyor. Masumane gibi şaka gibi yapılıyor yavaş yavaş... Ama aslında gerçekte, içi zifirli planların en çirkef tarafıdır bunlar...
Namusun ulusal kimliği yoktur.
Namuslu insanlar, yasalarla sınırlanmadıkları zamanlarda bile namuslu olmak zorundadırlar. Ayrı ayrı birer ahlaksız yaratık olan insanlar ise toplu oldukları zaman namuslu kişiler olurlar...
Konuyu son zamanlarda göz önünde olan etkin kişilere karşı yapılan namussuzca saldırılara getireceğiz... Özelimize, değerlilerimize, namusumuza dil uzatılmaya başlandı.
Çözüm mü; o dilleri kopartacağız...
Önce seversiniz sevmezsiniz Selahattin Demirtaş'ın eşine, Başak Demirtaş'a sonra da Ekonomiden sorumlu Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın eşi Esra Albayrak'a yapıldı... Üstelik kadın yeni bir can getirmiş dünyaya, üç çocuklu anaya...
Daha önce de yapılıyordu bu tip terbiyesizlikler, ancak iş çığırından iyice çıkıp toplumda öne çıkmış insanların eşlerine yapılınca, toplum bir dur deme ihtiyacı hisseti... Bu da güzel bir şey!
Neymiş, ortak değeri olmayan bir toplum olmazmış...
Bazen çıkarları gereği, bu ülkenin kurucusuna dil uzatılmasına bile sessiz kalan zihniyetlerden bahsediyorum... Çok çirkin şeylere fırsat vermeyelim, çirkinlik bir gün gelir, pamuklara sardığınız, gözünüz gibi koruduğunuza gelir bulaşır...
Yapabileceğimiz en iyi intikam, düşmanımız gibi olmamak olacaktır.
Sevgi dolu, kötülüklerden uzak, sağlıklı günler diliyorum....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.