Şekerli yiyeceklerin bağımlılık yapıcı etkisi uzun süredir halk arasında yaygın bir inanış olarak kabul görüyordu. Ancak ABD’nin Orlando kentinde gerçekleştirilen ve altı ay süren yeni bir bilimsel araştırma, bu görüşe ciddi bir itiraz niteliği taşıyor. Çalışmanın sonuçları, şekerli besinlerin bireylerde bağımlılık oluşturmadığını ve tatlıya olan ilgiyi kalıcı şekilde artırmadığını ortaya koydu.
Wageningen Üniversitesi'nden Prof. Dr. Kees de Graaf’ın liderliğinde yürütülen çalışmada, yaşları 18 ile 65 arasında değişen 180 yetişkin gönüllü yer aldı. Katılımcılar, üç ayrı beslenme grubuna ayrıldı: Yüksek şeker içeren beslenme, tamamen şekersiz beslenme ve karışık düzeyde şeker içeren beslenme. Deneye katılanlara her iki haftada bir gıda paketleri gönderildi ve bu paketler, belirlenen beslenme programına uygun şekilde hazırlandı.
Tatlı Tüketimi Değişmedi, Bağımlılık Gelişmedi
Araştırmanın en dikkat çekici bulgularından biri, katılımcıların tatlıya olan ilgisinin, şekerli ürün tüketim düzeylerinden etkilenmemesi oldu. Daha az şeker tüketen bireylerde tatlıya olan istek azalmazken, daha fazla tüketenlerde ise herhangi bir bağımlılık belirtisi gözlemlenmedi.
Prof. Dr. de Graaf, “Deneklerin tükettiği şeker miktarı farklılık gösterse de, tatlıya olan tercihleri anlamlı şekilde değişmedi,” ifadelerini kullanarak araştırmanın temel sonucunu özetledi.
Vücut Ağırlığı ve Kalori Alımı De Sabit Kaldı
Araştırmacılar, katılımcıların sadece şeker tüketimini değil, aynı zamanda genel sağlık parametrelerini de değerlendirdi. Çalışma boyunca bireylerin vücut ağırlığında, günlük kalori alımında ve iştah seviyelerinde anlamlı bir farklılık tespit edilmedi. Ayrıca karbonhidrat, yağ ve protein tüketim düzeylerinde de kayda değer bir değişiklik gözlenmedi.
Bu bulgular, şekerli gıdaların doğrudan obeziteye neden olduğu yönündeki genel kanının yeniden değerlendirilmesini gerekli kılıyor.
Uzun Süreli ve Kontrollü İlk Çalışmalardan Biri
Bilim dünyasında nadiren rastlanan bu düzeyde kontrollü ve uzun vadeli bir araştırma, özellikle tatlı tüketiminin bireysel tercihlere etkisini ilk kez kapsamlı şekilde inceleme fırsatı sundu. Şekerli besinler grubunda yer alan katılımcılar, reçel, tatlandırılmış süt ürünleri, çikolata ve meyve suları gibi ürünlerle beslenirken; şekersiz gruba fıstık ezmesi, tuzsuz kuruyemişler, humus, peynir ve tuzlu atıştırmalıklar içeren gıdalar verildi.
Prof. Dr. de Graaf, tatlı tüketiminden tamamen uzak duran bireylerin bu sonuçlar ışığında endişelenmesine gerek olmadığını belirterek, “Tatlılara karşı bağımlılık korkusu bilimsel verilerle desteklenmiyor. Bulgularımız, bu inancın temelsiz olduğunu gösteriyor,” dedi.
Gözler Şimdi Çocuklar Üzerinde Yapılacak Çalışmada
Araştırma ekibi, tat tercihlerinin çocukluk döneminde şekillendiğine dikkat çekerek, aynı deneyi bu kez çocuklar üzerinde gerçekleştirmeyi planladıklarını açıkladı. Elde edilecek yeni bulguların, beslenme politikaları ve halk sağlığı stratejileri açısından daha geniş etkiler yaratabileceği düşünülüyor.
Bu önemli araştırma, şekerli gıdalarla ilgili toplumsal önyargıların bilimsel verilere dayalı olarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.