Koronavirüsü, hayatımıza aniden girmedi... Yavaş yavaş geliyorum dedi. İnsanlar çok da umursar bir tutum takınmadılar. Ne zaman ki iş Çin'i sarsmaya, Avrupa'yı yoklamaya başladı. Biz de o zaman uyandık!
Bir şey var bize ve insanlığa gelen ve biz bu adı her ne zıkkımsa onla ya savaşacağız, ya da azar azar yok olup gideceğiz...
Bizim için sıradan olan şeylerin, aslında ne kadar anlamlı ve güzel olduğunu anladık... Kucaklaşma imiş, bir arkadaşa sarılma imiş... Hepsi uçtu gitti! Ne geleneği, ne göreneği, evimize misafir kabul etmiyoruz..." Benden uzak olun, Mısıra sultan olun " selamı yapıp, kendi barınağımızda yaşamaya başladık...
Demek ki çocuklarımıza kendi kendine yetebilmeyi, sabırlı olmayı, içe dönük yaşamayı da öğretmek gerekmiş... Hep sosyal olsun diye uğraşıp didindiğimiz çocuklarımıza şimdi, asosyal ol diyoruz. Ne günlere kaldık!
Paranın, şu anda hemen hemen hiçbir şey ifade etmediği anları yaşıyoruz... Dileğimiz dünyanın bu salgından durum daha da ağırlaşmadan, virüsü engelleyici tedbirler alınması... Sağlıklı yaşamanın ne kadar önemli olduğunu anladık. Bunu hepimizin gözleri önünde tüm dünya acı çeke çeke gördü, görüyor... Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu hepimiz anladık ve kabul ettik. Yeni bir dünya düzeni kurulacak, onu da gördük... Yeni kurallar yeni hukuksal düzenlemelere geçilecek...
Türkiye'de yeni dünya düzeninde kendine yer bulacak... Çünkü biz köklü ve kim ne derse desin güçlü bir ülkeyiz...
Ne demiş, Aşık Mahzuni Şerif " Bütün aşklardan yücedir. İnsanın insanı sevmesi..."
Etrafınızda sevgisiz, kötü ruhlu, sürekli kendini düşünen, bencil insanlar kalmayacaktır... Çünkü Koranavirüs biraz da arınmayı gerçekleştiriyor... İnsanlığa arınmayı, iç dünyasına bakmayı gerçekleştiriyor... Yaşadığımız bu müspetten insanlık olarak güçlü çıkabilmeliyiz...
Elbette, bunda herkesin sorumluluğu var. Dünyanın güçlü devletleri, koronavirüs salgınına engel olamadıkları için sorumlu. Savaşlara ve silah sanayisine harcadıkları bütçelerin bir kısmını sağlıkla ilgili laboratuvarlara, bilim adamlarına ve sağlık kuruluşlarına ayırmadıkları için sorumlular... Bu tür virüsleri daha önceden tespit edip önlem almaları o zaman mümkün olabilirdi.
Keşke petrol için, kaynakları için başka ülkeleri talan etmenin hesabını yapacaklarına, dünyaya iyilik ve güzellik nasıl gelir onun hesabını yapsalar imiş.. Ama olmadı, işte şimdi tüm dünya tek sınırlı bir ülke gibi kendi içine dönük bir vaziyette, sağlığına kavuşmanın olacağı günleri sabırsızlıkla bekliyor... Salgın büyük hemde çok büyük!
Koronavirüs salgını gibi felaketlerde vatandaşına para aktarması gereken devletin, aksine vatandaştan bağış istemesi de, yine sosyal devlet anlayışında öncelikli olan bir uygulamanın olmadığı günleri de yaşıyoruz.
Afetlerde ve doğal felaket hallerinde vatandaş bağışlarla mücadeleye katkı sağlayabilir...
Fakat önce devletin üzerine düşeni yapması gerekir. Bağış kampanyaları felaketle, ekonomik ve sosyal çöküşle mücadelede ancak bir yan unsur olur...
Kuşku yok ki insani duyguları güçlü, aile bağları kuvvetli, depremde, selde, salgında, yangında yardımlaşma kültürüne sahip, yardım çağrılarına her zaman ilgi göstermiş olan Türk toplumu, virüs nedeniyle açılan kampanyalara da elinden gelen katkıyı yapacaktır. Ancak devletin üzerine düşeni yapmasını da bekleyecektir.
Devlet her zaman baba gibidir, babanın sorumlulukları nasıl varsa devletin de vardır. Metodu olan topal, metotsuz koşandan daha çabuk ilerler... Böyle zamanlar da tam da;
" Ya susmak ya da suskunluktan daha kıymetli bir söz söylemek gerekir."