Her kafadan bir sesin çıktığı toplum, sizce çok demokratik midir? Bence o topluma kafa karışıklığı silahı atılmıştır. Hani şu aksiyon filmlerin deÂolur yaaaa duman gibi bir şey? Hepimizin kafasıÂdumanlı dumanlı, herkes ama herkes birbirine ikna yarışında... Gerçekte, kimse kimseyi gerçek anlamda dinlemiyor. Dinlemiş gibi gözüküyor.
Bu karışıklığın sonu bir müddet sonra durgunluk olacak... Aynen tertemiz bir denizin dibi görünür ya cam gibi pırıl pırıl öyle görünecek bizim toplumda... Huzur ve huzuru hissedeceğiz! Umudumuz aynen böyle!
Herkes işinde, aşında olacak, yaşam güzelleşecek. Bütün hesaplar şaşacak, bütün planlar bozulacak... Hayal değil bunlar aynen gerçek olacak.Â
Bu kadar karışıklığın sonu hayır olacak... Toplum olarak hepimizin zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Başka yolu yok bunun!
Bir de olaya şu açıdan bakalım, bakalım;
Günümüz de yaşadıklarımız, tarihi, sosyolojik gerçekler bizlere neyi gösteriyor. İnsanları ve toplumları nasıl yönetir sinizin cevabını...
Soru şu; Korku mu? Sevgi mi? Korku, yaşam motoru içerisine konulmuş kum gibidir.
Ne yazık ki bizleri hep korkularla yönettiler. Evlerde, okullarda, mahallelerde, ilçelerde, İllerde de durum aynen böyle oldu. Sevginin tılsımlı gücü dururken korkuya sarıldılar.
Sevgi, hep güçlü kılar oysa. Korku ise korkutanı güçlü kılıyor.
Sevginin etkisi değişik. Seven güçsüz, sevilen güçlü!
Korkuda ise daha farklı. Korkutan güçlü, korkan güçsüz!
Bu nedenle korkunun rantı daha büyük olduğu için toplumlar hep korkuyla yönetilmişlerdir. Bir nevi işin kolayına kaçılmıştır.
Tarihe bakının yine öyle...
Sevgiyle yaklaşırsanız insan ilişkilerinde, sevgi insanları özgürleştirir. Hayat arkadaşınıza, çocuklarınıza sevgiyle yaklaşırsanız, o sevgi öbek öbek büyür gelişir.
Korkuya dayalı ilişki yaşatmaya çalışırsanız, korkanlar da geriler, kişiliklerinin özde güzelliklerini kayıp ederler. Korkuyla büyütülen, korkuyla beslenen ailelerde de durum aynen böyledir. Korku, bütün erdemlerin önüne set çeker çünkü...
Sevgi ağırlıklı ailelerde durum disiplinsizlik sayılır oysa değildir. Demokratik ilişkilerin disiplini ortak ilkelerdir. Ortak ilkelerin olduğu yerde sevgi çiçek açar, ürün verir. Saygıda gelişir o ortamda, sevgi de.
Günümüzde hayat pek çok korkuyu üretiyor. Korkuyu besliyor, gürbüzleştiriyor. Kocaman oluyor korkular.
Kimsesizlik, gariplik, yoksulluk, işsizlik, evsiz barksızlık... Mutsuzluk, kendini kimsesiz yalnız görme duygusu...
Hastalık, çaresizlik, yaşlanma korkusu, terk edilme korkusu ve daha daha başka büyük korkular.
Neler mi onlar, daha da kötü olan?
Adaletsizlik büyük korkudur!
Haksız yere suçlanmak insanı, büyük isyanlara iter!
Sana ait olan şeyin elinden alınması,
Bunu anlatacak, anlayacak kimseyi bulamamak!
Toplumsal körlük, toplumsal dilsizlik, toplumsal sağırlık sarmışsa etrafını. Korkunun her tarafa sinmiş olmasındandır.
Bu da büyük Adaletsizliği yaratır!
Orta miniklikte bir fıkra;Yaşlı bir çiftçi trafik kazasında mağdur olduğu gerekçesiyle, savunma yapmaktaydı.
Kazaya sebep olan nakliye firmasının avukatı sordu:
"Kaza yerine gelen polis ekibine demediniz mi?"
Çiftçi ifadesine başladı:
"Traktörümün arkasında besili ineğim sarıkız ile birlikte giderken, bu nakliye şirketinin kamyonu..."
Avukat sözünü kesti;
"Ayrıntıları sormuyorum, yalnızca şu soruya cevap verin. Kaza yerine gelen polis ekibine dediniz mi demediniz mi?"
"Şimdi efendim biz sarıkız ile birlikte giderken..."
Avukat yine çiftçinin sözünü kesti ve hakime dönerek:
"Efendim bu adam kaza yerine gelen polis ekibine kendisine durumunu sorduğu zaman demişti. Şimdi aradan 3-4 hafta geçtikten sonra mağduriyetini öne sürerek, müvekkilimi dava ediyor. Lütfen kaza sırasında iyi olduğunu söyleyip söylemediği konusundaki soruma doğrudan cevap vermesini söyler misiniz?"
Hakim:
"Bir dakika. Önce şu sarıkız hikayesini duymak istiyorum."
Çiftçi hakime teşekkür edip, ifadesini sürdürür:
"Bu nakliye şirketinin kamyonu traktörüme çarptığında ben bir hendeğe, sarıkız başka bir hendeğe savrulduk. Sersemlemiş bir halde yatarken diğer taraftan sarıkızın böğürmelerini duyabiliyordum. Belli ki çok acı çekiyordu. O sırada hemen oradan geçmekte olan polis ekibi durdu ve memurlardan birisi gidip diğer hendekte yatan sarıkıza baktı. Bir-iki dakika sonra tabancasını çıkarttı ve inlemekte olan sarıkızı vurdu. Ardından elinde dumanı tüten tabancasıyla yanıma geldi ve bana;
"Sen nasılsın amca?" diye sordu.
"Siz olsanız ne cevap verirdiniz?"