Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Bu parça altın ve elmasla yazılsa layıktır

Peygamberimizin (A.S.M.) avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi, "(Ey Muhammed) Attığın zaman sen atmadın; ancak Allah attı." (Enfâl Sûresi: 8:17.) sırrıyla,  aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde, onları bozguna sevk etmesidir. Bu hadise ile ilgili tefsirlerde şu açıklama vardır:

Bu âyetlerin inmesine sebep olarak Bedir, Huneyn gibi birkaç savaşta Hz. Peygamber’in, yerden bir avuç çakıllı toprak alarak düşmana doğru savurması, tozun ve çakılların birçok savaşçıya isabet ederek onları saf dışı bırakması olayı zikredilmiştir (İbn Hişâm, Sîre, II, 280-281; İbn Kesîr, III, 570-572). 17. âyette öldürme fiili genel olarak müminlere, atma fiili de Resûlullah’a nisbet edilmekle birlikte her ikisini de hakikatte onların değil, Allah’ın gerçekleştirdiği belirtilmiştir. Tarihte cereyan etmiş savaş, fetih, barış, şehir ve devlet kurma gibi millet ve devlet işleri anlatılırken yapan, eden olarak liderin, devlet başkanının anılması gelenekleşmiş bir anlatım biçimidir. Burada da İslâm ordusunun yaptıkları, aynı zamanda onların kumandanı olan Hz. Peygamber üzerinden anlatılmıştır.

Atanın, öldürenin Allah olması ise, bu savaşta meleklerin gönderilmesi, düşmanın kalbine korku salınması, tam zamanında müslümanlara kolaylık, düşmana hareket zorluğu getiren yağmurun yağdırılması gibi mûcizeleri, olağan üstü ilâhî yardımları ifade etmektedir. Kulun irade ve gücünün bir şekilde etkili olduğu fiillerin de yaratıcısı Allah’tır; ancak bunlar için “Allah yaptı” denilmez de “Kul yaptı, verdi, öldürdü...” denir. Kulların irade ve güçlerinin dahli bulunmayan veya ilâhî müdahalenin olağan üstü olduğu durumlarda ise fiil doğrudan Allah’a izâfe edilir; bu ifade biçimi günlük dilde de yaygın olarak kullanılır.  (Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 674-675)

  "Ay yarıldı." (Kamer Sûresi: 54:1.) Kur’an’ın kesin hükmü ile aynı avucunun parmağıyla kameri-ayı iki parça etmesi,

 ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi,

 ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması,

 elbette o mübarek el, ne kadar harika Allah’ın sonsuz kudretiyle bir mucize eseri olarak yarattığı şey olduğunu gösterir.

Güya, ahbap, dostlar içinde o elin avucu küçük bir Allah’ın anıldığı yerdir ki, küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.

Ve düşmanlara karşı küçücük bir Allah’a ait cephanedir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur.

Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir Rahmânî eczanedir ki, hangi derde temas etse, derman olur.

Ve celâl (heybet, haşmet) ile kalktığı vakit, kameri-ayı parçalayıp, Kab-ı Kavseyn  “İki yay, kavis mesâfesi”şeklini verir.

Ve cemâl ile döndüğü vakit, Kevser suyu akıtan on musluklu bir rahmet çeşmesi hükmüne girer.

Acaba böyle bir zâtın yani Peygamberimizin (A.S.M.)’ın birtek eli böyle hayrette bırakıcı mucizelere sahip ve kaynak olsa, o zâtın, Kâinatın yaratıcısı yanında ne kadar makbul olduğu ve dâvâsında ne kadar sadık, çok doğru bulunduğu ve o el ile biat-bağlılık yemini edenler ne kadar bahtiyar olacakları, açıklıkla anlaşılmaz mı? (19. Mektup’tan)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi