Bin kelimenin hikmeti

İnsan, yaşam, akıl, bilim, felsefe, amaç ve irade. Bu kavramların mazisi, en az medeniyet kadar kadim zamanlardan beri aranan cevaplarda gizlidir ki öyle zembille inecek bir cevap da mevcut değildir.

Zaten, insanın kendi varlığı cevap aradığı tüm her şeye de kaynaklık etmektedir. İnsan hem bilginin hem sorunun hem de cevabın ta kendisidir. Ama sanılmamalıdır ki her insan hem bilgi hem sorun hem de cevap olabilecek kadar meziyetli olsun. İnsanı bu kadar önemli kılan husus, insanların girift ve geometrik sosyalliğinden ötürüdür. 

Bir insanın bilgisi kendinden başka bir özne, veyahut sorunu ve cevabı ayrı kişiliklerde olabilir ki bu durum pek doğaldır. Çünkü insan, geliştiği ve değiştiği nesiller boyunca, kendisini topluma adapte etmeye ve yine kendisini toplum için vazgeçilmez kılmaya çalıştı. 

Vazgeçilmez kılınan tüm varlık sebebine rağmen insan, özünde hayatta kalma ve yaşamını asgari düzeyde iyileştirme çabası güderek gündelik hayata da karışmaktadır. Hayatta kalma ve yaşamını asgari düzeyde iyileştirme çabası sadece insana mahsus da değildir. İnsandan başka yaşayan her türlü varlık da aynı saikle hareket eder. Hatta öyle ki cansız maddeler dahi kendilerini küre biçimine sokarak dayanıklılıklarını yani fiziki tahammül seviyesini arttırmaya çalışır, zaten gözlemlenebilir evrenin içindeki tüm astronomik cisimler de küre biçimindedir ki herhangi bir dış fiziksel tepkiye karşı kendi bütünlüğünü daha iyi koruyabilsin.

Gördüğümüz gibi hayatta kalma ve yaşamını asgari düzeyde iyileştirme çabası, tüm varlıklar için ortaktır. Öyle ki yaşam, nihayete erdirilmek için yazılmaya başlanan bir hikayedir ve her halde bu hikaye bitmeden yaşam geliştirilmeye çalışılmalı, muhtemel bir ölümden kaçmanın yolları aranmalıdır.

O yüzdendir ki bilim; hayvanlar ve diğer varlıklarla şaşmaz benzerliğimiz olan yaşam saikine adanmış bir güdüdür, hayvani yanımıza bir atıftır. Bu kertede; maymunlar taşlardan alet edevat yapmaya çalışmakta, kuşlar göç yollarını değişen iklim ve beşer dünyasına göre dizayn etmekte ve balıklar mercanlardan ev yapma arayışına girmektedir. Anlaşıldığı üzere, tıpkı bizim gibi diğer tüm yaşam sahibi varlıklar yaşamları için bilim yoluna girmektedir.

Bilim saiki işte bu yüzden bizi diğer canlılarla ortak kılan paydadır ama anlamayın ki bizim bilimimiz ve diğer canlıların yaşamsal saikleri eş değerdir. Her bir canlı türü, kendi zihin ve bilinç varlığının gelişimi ile doğru orantılı olacak şekilde yaşamsal saiklerle hareket etmektedir. İş ki insan gibi kudret sahibi bir varlık saiklerini meziyetleriyle birleştirsin ve ortaya bilim çıksın. 

Öyleyse nedir insanın meziyeti, hikmeti ve varlığının vazgeçilmez şartı? İnsan kendisiyle aynı biyolojik sınıfta yer alan primatların dahi sahip olmadığı ve asla da olamayacağı, kusursuz bir güce sahiptir. O güç ki; tüm ilahi dinlerde Tanrı’nın yaratım şekli olarak tasvir edilmektedir, insanın hem laneti hem hediyesidir, insanı anlamlı ve öngörülemez kılarken ulaşılamaz bir mertebeye de yükseltmektedir. 

Gücün ne olduğunu anlamadan evvel muhteviyatını ve işleyişi görmek gerekir ki gücün kendisini öğrendiğimizde; eskilerin binlerce kelimeyle anlatılabilecek bir durumu bir kelimeye sığdırabilme yeteneğini tam manasıyla idrak edebilelim. 

İnsan; kendi varlığı dahil her şeyi anlamlandırmaya çalışır, düşünür ve onun üstüne farazi tartışmalara girer. Kendisine alakasız gelen ve sözde herhangi bir amacı olmayan zihinsel sorulara ya da dini meselelere karışır. Varlık amacı olarak sorguladığı her şeye bakış açsını kuşatıcı hale getirir ki işte dananın kuyruğu da burada kopmaktadır. 

İnsan en gelişmiş canlıların aksine bile, görmediği şeyleri dahi zihninde kuşatıcı veyahut parçalayıcı düşünüş mantığıyla ele alır. Evreni, zihninin içine sığdırmaya çalışır ki bu çok şaşırtıcı bir durumdur. Alelade ve sınırlı gücü olan insan, hala anlamlandıramadığımız zihnine nasıl olur da bildiğimiz en devasa somut varlık olan evreni anlamlandırma gayesiyle sığdırmaya çalışır. Bu cesaret nereden gelmektedir? 

İşte bu noktada da insanın, tıpkı gücü gibi yine diğer varlıklarda olmayan eşsiz bir motivasyona sahip olduğu sonucuna ulaşırız ki bu motivasyonun adı, uhrevi arayıştır. Koca evrene bakıp da yalnız kaldığını ve yetersiz olduğunu hissetmeyen tek bir insan, geçmemiştir bu alemden. Tüm bu karmaşa, zorluk ve yetersizlik arasında insan, kendisinin gücünün yetmediği durumlarda başvurabileceği, sessizlikle konuşabileceği ve içini açabileceği eşsiz kudret sahibi bir varlığa ihtiyaç duyar ki; bu noktadan çıkarmamız gereken sonuçsa şayet Allah peygamberleri vasıtasıyla insanoğluna kendi varlığından bahsetmeseydi bile insan yine de Allah ve din olgusuna kendi zihinsel değişimi sonucu ulaşacaktır.

Pekala bu kadar anlattık da nedir insanın diğer hiçbir varlıkta olmayan eşsiz gücü dersek cevabımız, tefekkürdür. Bir gece vakti, kalan her şey inine çekilmiş ve sokaklar sesten arınmışken aklınıza gelebilecek kıymetli herhangi bir konu hakkında yaptığınız tefekkürdür k; işte bin kelimenin hikmeti de buradadır. Bazen bin vasat şeyin anlatmaya çalıştığını tek bir hususi varlık kolayca ve sanki ezelden beri varmışçasına anlatırken bazen de kelimelerin arasında hiç olmaktansa düşünceler arasında sorgulamak yeğdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aykut Demir Arşivi