Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Hz. Hasan ve Hüseyin (R.A.)

Manevi sultanlar Rasulullah (ASM)’ın sünneti  yolunda giden başta Hz. Hasan ve Hüseyin (Radyallahü anhüm ecmain) Al-i aba denilen, Ehl-i Beyt denilen ve onun yolundan gidenlerdir. Muharrrem ayı özellikle 10 Muharrrem 1443 (18 Ağustos 2021) vesilesi ile bu şanlı peygamber torunlarından bahsedelim.

"Size, kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. Ey Peygamber, eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur." Tevbe Sûresi, 9:128-129.

"De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Şûrâ Sûresi, 42:23.

Şu büyük surenin çok büyük hakikatlerinden bazılarını Kur’an tefsirlerinden bakıp, anlayalım.

Bu ayetlerde Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı şefkat ve merhametinin kemalini ifade ediyor.

ÂL-İ ABÂ: Hz. Peygamberin (A.S.M.) kendisi ile beraber, kızı Hz. Fâtıma Validemiz, damadı Hz. Ali ve torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den (R.A.) müteşekkil hey'et. "Hamse-i âl-i abâ" da denir. Hz. Peygamber'in (A.S.M.) giydiği abâsını mezkur sahabe-i güzin hazeratının üzerine örterek hususi dua ettiğinden bu isimle anılmaları meşhurdur.

EHL-İ BEYT: Ev ehli, evdeki çoluk çocuk. Daha ziyade Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) evine mensub olanlar bu isimle anılırlar.

Evet, sahih hadis rivayetleri ile, mahşerin dehşetinden herkes, hatta peygamberler dahi "nefsim, nefsim" diyecekler. Herkesin "nefsim, nefsim" dedikleri zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm "ümmetim, ümmetim" diye merhamet ve şefkatini gösterecektir. Yeni dünyaya geldiği zaman, keşif ehlinin tasdikiyle, annesi onun münâcâtından, yakarışından "ümmetim, ümmetim" dediğini işitmiş. (Ümmet: Bir peygambere inanıp onun yolundan giden insanların hepsi)

Hem bütün hayatı ve neşrettiği şefkat dolu ahlakın en güzel ve üstün olanı, şefkatinin kemali ve acımasını gösterir. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Ümmetinin hadsiz salâvatlarına hadsiz ihtiyaç gösterir. Ümmetinin bütün saadetleriyle şefkatinin kemalinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiştir.

İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehber olan Peygamberimizin sünnetine uymamak ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu karşılaştır.

Peygamberimiz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kapsamlı ve genel peygamberlik vazifesi  içinde bazı hususî, ferdi maddelere karşı büyük bir şefkat göstermiştir. Görünüşe göre o büyük şefkati o hususî, ferdi maddelere sarf etmesi, peygamberlik vazifesinin fevkalâde ehemmiyetine uygun gelmiyor. Fakat hakikatte o az madde, kapsamlı, genel bir peygamberlik vazifesinin sebebi olabilecek bir silsilenin ucu ve temsilcisi olduğundan, o büyük silsilenin hesabına, onun temsilcisine fevkalâde ehemmiyet verilmiş.

Meselâ, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan ve Hüseyin'e karşı küçüklüklerinde gösterdikleri fevkalâde şefkat ve büyük önem verme yalnız cibillî (soy ve ırk, kavme ait) şefkat ve akrabalık hissinden gelen bir muhabbet değildir. Peygamberlik vazifesinin bir nurlu bağlantısının, ipinin bir ucu ve peygamberliğe varis olmanın gayet ehemmiyetli bir cemaatinin kaynağı, temsilcisi, fihristesi (listesi) yönüyledir.

Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Hazret-i Hasan'ı (r.a.) şefkatinin kemalinden kucağına alarak başını öpmesiyle neyi gösterdi? Hazret-i Hasan'dan (r.a.) zincirleme devam eden nuranî mübarek neslinden, Gavs-ı Âzam olan Şah-ı Geylânî gibi çok mehdi-misal peygamberlik varisleri ve peygamberimizin (a.s.m.) getirmiş olduğu dini nesilden nesile taşıyanlar olan zatların hesabına Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş. Ve o zatların istikbalde edecekleri kutsal hizmetlerini peygamberlik bakışıyla görüp takdir etmiş ve beğenmiş. Ve takdir ve teşvike alâmet (işaret) olarak, Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmüş.

Hem Hazret-i Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazreti Hüseyin'in (r.a.) zincirleme devam eden nuranî mübarek neslinden gelen Zeynelabidin, Cafer-i Sadık gibi çok yüksek şan sahibi imamlar ve hakikî Peygamberlik varisleri gibi pek çok mehdi gibi nurlu kimselerin namına ve İslâm dini ve peygamberlik vazifesi hesabına boynunu öpmüştür. Tam bir şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.

 Zeynel âbidîn (Hi: 38-94): İbadet edenlerin zineti. * Oniki İmamın dördüncüsü olan zât (R.A.). Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın torunu olan Hazret-i Hüseyin'in ortanca oğlu. Asıl adı: Ali'dir. Tâbiînin büyüklerindendir. Medine-i Münevvere'de vefat etmiştir. (Rahmetullâhi Aleyh)

Cafer-i Sadık (699-766): Emevi saltanatının çöküşü ve Abbasi saltanatının başlaması döneminde yaşamıştır. Fıkıhta yüksek mertebeye ulaşmış ve çok sayıda talebe yetiştirmiştir.

Evet, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) kendisi gaybi bilen (görünmeyenlerden haberi olan) kalbiyle neleri görmüş? Dünyada Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan haşir meydanını bakan, seyreden ve yerden Cenneti gören ve zeminden gökteki melekleri gözlemleyen ve  Hz. Âdem zamanından beri geçmiş karanlıkların perdeleri içinde gizlenmiş hâdiseleri gören, hattâ büyüklük ve haşmet sahibi olan Allah’ı görmeye erişen nurlu bakışı, geleceği gören gözü, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in arkalarında zincirleme devam eden kutuplar (büyük velilerden zamanının en büyük mürşidi olan kimseler) ve peygamberlik varisi olan imamlar ve mehdileri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet, Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmesinden, Şah-ı Geylânî'nin büyük payı var. (Dördüncü Lem’adan faydalanılmıştır.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi