Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Prof. Dr. Sıtkı Göksu

Şirazlı Şeyh Sadi ve Eseri (Bostan ve Gülistan)

Şeyh Sadî, bir İran şehri olan Şiraz’da dünyaya geldi, doğum tarihi muhtemelen 1213-1219 yılları arasında tahmin edilmekte olup, 1292 de vefat etti. 13. asrın en önemli şair, hakîm ve âlimlerinden biridir. Sadî onun mahlası olup, onunla tanınmıştır.

İlk tahsilini Şiraz’da yapan Sadî, küçük yaşta yetim kaldı, onu dedesi ve amcası yetiştirdi. Yaşadığı dönem Moğolların İslâm Âlemini istilâya başladığı bir zamandı. Bu yüzden Bağdat’a göçtüler. Burada meşhur Nizâm-ül Mülk medresesinde yüksek tahsilini yaptı. Bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla 30 yıl kadar çeşitli ülkeleri gezdi, birçok âlim ve mutasavvıfla tanıştı ve onlarla sohbetler yaptı.

Sadî, 1256 da anayurdu olan Şiraz’a geri döndü, kalbine ve aklına gelen hikmetleri yazmaya başladı. Hem nesir, hem de şiir tarzında yazıyordu. Üslubu çok selîs, akıcı, şiirleri âdeta bizim Yunus’umuz gibi birer sehl-i mümteni idi. Yani kolay anlaşılır ve basit gibi görünürken aslında taklit edilmesi zor bir tarzı vardı.

Sadî 1257 de tamamı nazım olan ‘Bostan’ı yazıp, tamamladı ve onu Şiraz beyi Ebu Bekir bin Sa’d bin Zengi’ye takdim ve ithaf etti. Bir yıl kadar sonra da ‘Gülistan’ı yazdı onu da veliahdı Sa’d’a ithaf etti. Gülistan, mesnevi tarzında hem nazım, hem nesir, hikmetli, ibretli hikâyelerden oluşur. Bütün İslâm âleminde çok sevildi, âdeta bir ilmihâl kitabı gibi her evde okunur oldu. Aslı Farsça olan bu eser defalarca Türkçeye tercüme edilip yayınlandı. Daha sonraları ise bütün Batı dillerine de çevrildi. Sadî vefat edinceye kadar 20’den fazla eser yazdı. Bunlar arasında en çok bilinen üç eseri Bostan, Gülistan ve divânıdır. Türbesi Şiraz’dadır. 

"Gülistan sahibi Şeyh Sa’di-i Şirâzî naklediyor, der: 'Ben bir ehl-i kalbi tekkede, takip edilrecek usul ile meşgul iken görmüştüm. Birkaç gün sonra onu talebeler içinde, medresede gördüm. Ne için o feyizli tekkeyi terk edip, bu medreseye geldin, dedim. O da dedi ki: 'Orada herkes kendi nefsini -eğer muvaffak olursa- kurtarabilir. Burada ise bu himmeti yüksek şahıslar kendileriyle beraber çoklarını kurtarmaya çalışıyorlar. Büyüklük, u himmeti yüksek olma bunlardadır. Fazîlet ve himmet bunlardadır. Onun için buraya geldim.'” "Şeyh Sa’dî bu vâkıayı, kısaca hülâsasını Gülistan’ında yazmıştır."

Acaba, talebelerin, “Nasara, nasarâ, nasaru, nasarat” gibi sarf ve nahvin küçücük meseleleri tekkelerdeki zikirlere, dualara üstün gelirse, “Amentü billahi ve melâiketihi ve kütübihî ve rusülihî ve'l yevmi'l-âhıri  ilaahir” (Ben Allâh-ü Te'âlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe inandım…) daki imânın kudsi hakikatlerini en kesin ve açık bir sûrette ders verip, en inatçı dinsizleri ve en inatçı felsefecileri susturup ders veren Kur’an tefsirlerini dinlemeliyiz, kanâat etmeliyiz. (Lem'alar, Yirmi Sekizinci Lem'a)

Şeyh Sadi’ye göre Kur’an-ı Hakîmden alınan marifet:

“Kur’an-ı Hakîmden alınan marifet ise huzuru daimiyi vermekle beraber, ne kâinatı yokluğa mahkûm eder, ne de mutlak unutmada hapseder. Başıbozukluktan çıkarıp, Cenâb-ı Hak namına çalıştırır. Her şey marifet (Allah’ı bilme) aynası olur. Sadî-i Şirazî’nin dediği gibi, uyanık bir insanın nazarında her bir yaprak, Allah’ın marifetine bir defter olur.

“Madem Peygamber (asm.), peygamberlerin sonuncusudur. Bütün peygamberlerin mirasçısıdır. Elbette bütün kavuşma, varma yollarının başındadır. Onun büyük caddesinden hariç hakikat ve kurtuluş yolu olamaz. Umum marifet ehlinin ve tahkik ehlinin imamları, Sadî-i Şirazî gibi derler: Ey Sadî, Mustafa’ya (asm.) tâbi olmadan hiç kimse kurtuluş yolunu bulamaz.”

Şeyh Sadî-i Şirazî’nin Bostan’ından niyet edip, açtık. Tefe’ülde (Bir kitabı rast gele açarak ilk tevafuk eden yeri okuyup onu uğurlu ve esas bir ders sayma) bu çıktı: “Gel bak gülistanda hakikat gülleri açılmış. Böyle hakikat bahçesinde hiçbir bülbül böyle şirin, hoş nağme etmemiştir. Nasıl olur da, böyle bir bülbül öldükten sonra onun kemiklerinin toprağından güller açılmasın.” Burada gülistanımız, ebedî Kur'ân cennetindendir, ondan gelmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Sıtkı Göksu Arşivi