Ferat Karataşlı

Ferat Karataşlı

Zaman, su felsefesi ve mevlana

Bugün zamanın hayatımızda ne kadar önemli ve bir o kadar da yetersiz olduğundan şikayet ederiz. Her zaman insanoğlu vakitsizlikten ve yaşayamadıkları , yetişemedikleri bir hayattan bahsederken günümüz koşullarında hep yetmediğinden bahsedilen “ZAMAN “ aslında “ SU “ gibi değil mi ? Bunu günlük yaşantımızda hep şöyle dile getiririz;

Zaman su gibi akıp gidiyor diyerek cümleler kurar, kendimizi bu zaman serüveni içerisinde buluruz. Günümüz insanının zorlu çıkmazları var. Teknolojik desteklerin hayatımızı kolaylaştırması gerekirken daha fazla karmaşaya itelemesi psikolojik kaosa neden oluyor. Telefonlarınızda bir sürü okunması gereken bildirimler, e-maillerle gelen mesajlar, üye olduğunuz grupların lüzumlu lüzumsuz paylaşımları can sıkıcı olur çoğu kez. Gidiş nereye, diye sorarsınız ancak, kendinizi ikna edecek bir yanıt bulamazsınız.Ne olduğunu anlamaya çalışırsınız. Ama daha düşünme fırsatı bulamadan ertesi gün her şey yeniden başlar. Çoğumuz yılların altında bu psikolojiyle ezilir. Stresli ve gergin olmak hayatınızın yaması gibi durur üstünüzde. Bazen dünya çok hızlı dönermiş gibi gelir; ne yapacağınızı bilemezsiniz. Sonra oturur düşünürsünüz; bütün bunlarla nasıl başa çıkacaksınız? aslında bunları yaparken ve dile getirirken, gözden kaçırdığımız en önemli faktör;

“Biziz aslında zamanın içinde su gibi akıp giden”...Bak, su akar, yayılır, damlar ya da parçalanır.

İşte bu düşünce içerisinde felsefe ile su gibi olmak cana can ,gönüle gönül katmak için şöyle diyor Mevlana Celalettin Rumi;

“Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol; su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Sen bir su ol… Ama rahmet ol; âfet değil! Su isen; tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; sana «felâket» denmesin!

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de «kıyâmetler» koparıcı olabileceğini unutma… Unutma; senin işin rahmet olmak, âfet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin; küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi.”

Tercih hep elindeydi ve hep"senin" ellerinde olacak. Ya dilini tutmayı öğreneceksin, ya da hiç durmadan konuştuğun için, yalnızca bomboş anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara.

Ama asıl yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman, ne söyleyeceğini. Düşüneceksin, kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin, anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini. Hatta, anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin.

Konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama, en uygun sözcükleri seçmeye çalışacaksın. Yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, zaman yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de fikrini bildireceğin kişinin "kıyıya yanaşmasını" bekleyeceksin.

Demeyeceksin, "Ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda."Demeyeceksin, "Ben aklıma geleni, geldiği biçimde söylerim, karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda."Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef gerçek bu değil. Ağzını açıp "Şelaleden dökülen suyu" içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Ya da önüne çıkan ağaçları sürükleyen selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her canlı gibi.

Haydi. Sen şimdi "Su olduğunu" düşün ve kendini "Su gibi" hisset.

Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla. Ama yine su gibi "küçük bir bardağın içine"sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına.

Hayat ver, yardımcı ol, vazgeçilmez ol.

Kutsal Kitabımızda da “Biz her şeyi sudan yarattık!” buyurmuyor mu? (Enbiya Suresi, 30)

Allah, her dabbeyi [her hayvanı, her canlıyı] sudan yarattı. (Nur 45)
Sudan bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyete dönüştüren Odur. (Furkan 54)

Suyu kendimize nasıl modeller ve ona rol verirsek hayatımız ona göre şekillenir. Her şey sizlerin ve bizlerin elinde; Su gibi insanlara ve diğer canlılara hayat, toprağa rahmette verebilirsin, Su gibi insanlara felaket , sel ve afette verebilirsin. Olman gerektiğin gibi ol. Düşün öbür dünyayı , bir karıncayı bile incitme...

Bu minvalde;

Su felsefesinin ilk özelliği alçak gönüllülüktür. Nehirdeki suyu ele alalım. Hep alçaktan akar. Bitkilerin büyümesini, hayvanların hayatta kalmasını sağlar. Dikkati üzerine çekmez ya da hiçbir ödül ve farkındalığa ihtiyacı yoktur. Su mütevazıdır.Ama suyun mütevazı katkısı olmadan şu an bildiğimiz hayat olmazdı.

“Hakikî iyilik su olmaya benzer. Sudaki iyilik on bin şey için iyiliktir ve hiçbiriyle rekabet etmez. Süzülür, en derin kuyulara iner ve nihayet yolunu bulur. Güzel evlerde yaşayın, derinlikli düşünün ve herkese iyi olun. Sözlerinizi tutun, adil yasalar koyun, doğrulukla hareket edin ve her işi vaktinde bitirin. Rekabete girmediğiniz sürece hataya da düşmezsiniz.” eski Çin felsefesi klasiklerinden “Tao Te Ching’in “Yol ve Erdemin Kitabı”

Sevgili okurlar, Böyle özetlemiş Mevlana herşeyi, şarkı sözlerine ilham veren dünyanın gelmiş geçmiş en barışsever tasavvuf ve ruhani lideri belki de; Bugün bir yanda dünyanın dört bir tarafından felsefesi , dünya görüşü yaygınlaşırken , diğer yanda da kitapları Amerika 'da en çok satanlar listesinde birinci sırada.

Herşey Gönlünüzce olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ferat Karataşlı Arşivi