Dile gelmiş ciğer (Ciğerci Apo Dayı) türedi eşkıyası

Bugün mekan değerlendirme serimizde göz gezdireceğimiz mekan, bilhassa benim tek başıma ziyaret etmekten büyük keyif aldığım Ciğerci Apo Dayı olacak.

Ciğerci Apo Dayı, Türktepe mevkiinde yer alan ve yaya ulaşımı yokuşlardan biraz zorlayan ama vuslata erildiğinde sizi çok memnun eden bir mekan. Bir aile işletmesi ve sanıyorum ki aile, bu işi yapmaktan keyif alıyor. Mekana ismini veren Apo Dayı ise, hem naifliği hem sevecenliği hem de sıcakkanlılığı ile sizi yuvanızda gibi hissettiriyor.

Hijyen olarak salaş bir kebapçıdan beklenilebilecek iyi bir performansı gösteren bu mekan (ki hijyen asla ama asla kaliteye delalat değildir bu şehirde nice mekanlar var ama hijyeni arşta tadı yerlerde) kebap yanı sunumlarının da samimi olduğunu belirtmem gerekiyor.

Fena olmayan bir salata, biraz yeşillik ve soğan ama en can alıcı olan şey, yeşil soğan sunumundan ibaret olan kebap yanı sunumlarıyla birlikte ayranlarının da hayal kırıklığı olmadığını belirtmem gerekiyor.

Sıra kebaplarında... Kavurmalarını deneme fırsatı henüz elime geçmedi ama deneyen herkesten çok lezzetli olduğu duyumunu aldım, bugüne kadar. Kıymaları ise gayet başarılı bir yağ ve tuz oranına sahip olup doyurucu bir büyüklükte olduğu da inkar edilemez. Gırtlak kebaplarının da gayet iyi olmasına rağmen dalak kebabının biraz fazla kurutulduğunu düşünüyorum. Boğazaltıları ise, kesinlikle  Gaziantep’te servis edilen mevcut boğazaltılar arasında zirveye yürüyor. Yaz olmasına rağmen insanı yormayan boğazaltıları doğru oranda pişirildiği için damağınızda da ağır bir yağ tadı bırakmıyor. Zaten ciğerlerine diyebileceğim bir şey yok, ne desem eksik ne desem kifayetsiz kalır. Ciğerlerini buradan anlatmak yerine, orada tadımlayarak gerçek bir lezzet şöleni yaşamınızı tavsiye ederim.

Hakeza uykulukları(ağlık) ve böbrekleri de gayet lezzetli bir ciğer eşlikçisi konumunda olup size tavsiyem gitmezden önce arayıp kendinize uykuluk ayırttırmanız olacaktır çünkü uykulukları insanı yormayan ve lezzetli yapısıyla peynir ekmek niyetine satılıyor.

Beni hayal kırıklığına uğratan tek lezzetleri, kuşbaşılarıydı. Belki fazla kuruduğundandır ama etin kalitesini anlamam bile mümkün değildi. Yine de bu alanda eksikliklerine rağmen, çıkarken hesabı sorduğunuzda duyduğunuz fiyata hayli şaşıracaksınız. Geçtim fiyat politikası almış başını gitmiş ekabir mekanları, salaş kebapçıların dahi (pek çoğunun artık lezzetlerini de bozduğunu belirtmem gerekiyor) fiyat politakasını yadırgatan uygun fiyatları ve çok kaliteli lezzetler ile sizi memnun ediyor. Size kalan tek şey, orada sıcak bir çay eşliğinde yediğiniz yemeğin ardından lezzet muhabbetleri yapmak olacaktır.

Gelelim yazımızın belkemiğine, yani Osmanlı’yı har vurup harman savurmak zorunda bırakan Celali İsyanlarını inceleyeceğimiz kısma.

Celali sıfatının kökeni, Yavuz Sultan Selim döneminde Tokat’ın Turhal ilçesinde Bozoklu Celal isimli bir Kızılbaş Daisinin çıkarttığı isyana dayanmaktadır. Her ne kadar bu isyan çok kısa bir sürede bastırılsa da Celal’e sempati besleyenlere yönelik kullanılan Celali kelimesi daha sonra Osmanlı iktidarı tarafından tüm Anadolu eşkıyası ve isyancısı için kullanılacaktır.

1593’te Avusturya ile Osmanlı bir kez daha savaşa girecektir, sebepse çok önemli bir tahıl üssü olan Eflak ve Erdel’i kimin kontrol edeceğine yöneliktir. Bu savaşta tüfek kullanımını ordusunda gittikçe yaygınlaştırmış olan Avusturya’ya karşı geride kalmak istemeyen Osmanlı, tüfek kullanımını yeniçerilerin ağır tekelinden kurtarıp Anadolu’dan topladığı çapulcu gençleri askere alarak yaygınlaştırmak isteyecek ve bunlara sekban adını verecektir.

Cepheden dönen sekbanlar ise devletin tasfiye ettiği sipahi kadroları ile birleşerek yeniçerilerin imtiyazlarını elde etmek için eşkıyalık faaliyetlerine başlayacaklardır. Ayrıca Osmanlı idaresinin bu ayaktakımına yönelik aşırı küçümser davranışları da pek çok sekbanı, eşkıyalar safına katılmaya mecbur bırakacaktır.

1596’da Orta Anadolu ve Toroslar’da hakimiyet tesis eden Celaliler, 1602’de tüm Anadolu’ya yayılacaktır ama ne var ki bu tarz köylü isyanları sadece Osmanlı’ya has da değildir. Hemzamani pek çok Avrupa ülkesinde, enflasyon ve nüfus patlaması neticesinde köylü isyanları başlayacak ve Amsterdam’dan Maraş’a kadar tüm coğrafya isyanlarla uğraşmak zorunda kalacaktır.

Şah Abbas’ın önderliğinde İran ordularının Celali kuvvetleriyle birleşmesi halinde Osmanlı için bir felaketin zuhur edeceğini fark eden İstanbul idaresi o zamanın en gaddar paşalarından Kuyucu Murad Paşa’yı, Anadolu’da Celali ordularını kırmak ve ardından da Celali destekçilerini tespit edip darağacına götürmek için tahkikat yapmakla görevlendirilecektir.

Bugün kitlelerin bir kısmı Celali İsyanlarını, Şii etkisine bağlarken kimileri de Osmanlı içerisinde bir köylü ayaklanması bahanesiyle halk mücadelesi olarak yorumlamaktadır. Binaenaleyh her iki türlü yaklaşım da gerçeği tüm çeperleriyle yansıtmaktan acizdir, bahsettiğim üzere Celali İsyanlarının asıl yürütücüleri ordu içindeki çıkar çatışmalarında mağlup olmuş kesimlerdir ki kaybettiği çıkarları kendisine iade edilen pek çok Celali reisi derhal taraf değiştirip Osmanlı’ya katılmıştır.

Tabii böyle bir isyanı sadece askeri etkilerle anlatmak da mümkün değildir. İsyanın tüm Anadolu’yu baştan başa yağmalaması neticesinde Osmanlıların saadet dairesi olarak adlandırdıkları sistem çökecek, Kanun-u Kadim’in uygulanabilirliği kalmayacak ve Osmanlı nüfus ve toprak sistemi bir daha toparlanamayacak şekilde yara alacaktır.

Tarihi metinlerde “Büyük Kaçgun” olarak adlandırılan olay gerçekleşecek ve halk Celali eşkıyasından kaçmak için İstanbul ve Kırım’a doğru kaçarak her iki bölgede de daha büyük bir enflasyona sebep olacaktır.

Herhangi bir ihtilal amacı olmayan Celalileri, bugün siyasi sebeplerle masalara meze etmek en amiyane tabirle safsatadır. Celali reislerinden sadece Canbolatoğlu Ali Paşa bağımsızlaşma gayesi güdecek ama çevresindeki bir avuç baldırı çıplak taife Osmanlı orduları tarafından çil yavrusu gibi dağıtılacaktır.

Kuyucu Murad Paşa’nın ki (Allah ondan razı olsun) ölümünden Köprülü Mehmed Paşa’nın veziriazamlığına kadar Celaliler, zaman zaman tekrar ayaklansa da çoğu münasip bir şekilde taltif edilip devlet yönetimine dahil edilerek dağıtılacaktır. Zannediyorum ki bu zorbalara yönelik en güzel isimlendirme, Osmanlı sarayında ortaya atılan “türedi eşkıyası” adı olup sadece bu isimlendirme üzerinden dahi o dönemin Celali ve Osmanlı tasavvur hali anlaşılabilecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aykut Demir Arşivi